7 Ekim 2013 Pazartesi

Fotoğraf sözcüğü 4



Sıradan bir vahşet halidir yaşanan...
Ne üzücüdür ki cellat yüzerken derimizi
her gün bir bir alırken aramızdan canimizi  
meşrulaşmış bir sıradan faşizm yaşanırken
acaba sıradaki kurban kimdir diye 
şakalaşıyor kendi arasında
müstakbel kurbanlar.
HÜSEYİN ÇAKICI

Fotoğraf sözcüğü 3



Simsiyah atlar koşuyor gözlerinde çocuk.
Özgür, umut dolu, güven veren.
Gülüsün çocuk, apansız basan don muslukta bile 
iliklerime kadar çözüyor don musluğumu.
Bütün öldürülenler çocuk,  
bu gülüsün için öldüler.
Unutma çocuk,  
GÜLÜŞÜNÜ.
HÜSEYİN ÇAKICI

Fotoğraf sözcüğü 2


Kadın.
Sen olmassan ATLAS cılız bir çocuk.
Kafkas da
ğları,
karanlık,soğuk .
Prometheus ceset.
Ve her gun akbabalar c
iğerimizi dağlamaya gelirken

bir kadin ’çığlığı bile yok .
Yiğitlik yok...

HÜSEYİN ÇAKICI




Fotoğraf sözcüğü 1

Benim olanı aldınız.
İnsanca yaşamı
Yoksulluğu verdınız ellerime sormadan
Özgürlüğümü alamayacaksınız ellerımden
Ve son güvercin Hrant ın
HÜSEYİN ÇAKICI

25 Mart 2012 Pazar


cırcır böçeği sorunsalı


dedim ki
-zamanın ishal hali tehlikelidir
akışkandır
yağ gibi geçer  farkettirmez nasıl geçtiğini
insan-ı kamilin üzerine bulaşır dedim
o da
-zararın neresinden kaçarsak  karın oralara bir yerlere gelebilme ihtimalimizin arttığını düşündüğümüz taktirde, aslında her halukarda zarardan kar edilmaz. dedi
-ya arkadaş sen hangi çayırda otluyorsun anlamadım ki eğer tanrı seni bana bir sınav olarak gönderdiyse  emin ol ben bu sınavda kopya çekerim
o esnada kapı çaldı 
bu kim ya bu saatte dedim homurdanarak kalktım kapıyı açmak için kapıyı açtığımda kimse yoktu karşımda
kafamı uzattım kapıdan sağa sola baktım  yok kimse
-bu ne yaa. dedim
kapıyı sertçe kapatım söylenerek geri dönüp kalktığım yere kendimi attım
-ne oldu kım geldı. dedı arkadaş
-yok olum dedim kimse
-acaba yanlışmı duydum kapı sesine mi kurdum kendimi ney 
birden sırıttığını gördüm arkadaşımın
-ne oluyo lan iyice mala bağladın haa yawşak
-la oğlum az önce ben sana ne dedim kapı çalacak demedim mi
ee
-sende kendini kapının çalmasına kurdun işte
düşündüm birden
-ne oluyor lan dedim kendi kendime
o ara bır yerlerden cırcır böceğı sesi geldi
-hangi aydayız biz
-ne alaka olum  dedi
-la söylesene hangi aydayız biz
-mart
-ee
-ne e'sı
-olum bu ses ne alaka o zaman
-ne sesi olum
-lan olum bu cırcır böceğinin sesi ne alaka
birden az önceki sırıtık halinden eser kalmadı yüzünde
anlayamadığını ve kafasındaki bütün neronların çarpıstığını hissediyordum.
durdu ...
durdu ...
durdu ...
bana baktı 
sırıttığımı görünce sinirlendi
-tepemin tasını arttırma  ne diyorsan açık söyle
-olum  aylardan mart değil mi
-evet
-bu cırcır böceği neden ötüyor
şapşal gibi hala bakıyordu bana anlamalandıramadan
-olum anlamıyormusun cırcır böceği ağustosta öter
- bi sittir gıt yaa bende dinliyorum seni
-menyak anlamadın mı hala
-karınca ile ağustos böceğinin hikayesini okumadın mı sen hiç
-yaw arkadaş iki rekat dur yaa
güldüm o esnada
çisim geldi  kaltım tuvalete gittim..

HÜSEYİN ÇAKICI

  osmanlı tulumbası sorunsalı


La olum az ye laa. Hayvan gibi yiyorsun. En iyimi sen tatlının parasını ver duman bizim ikramımız olsun.
—Yediğimi mi sayıyorsunuz? İki dakka adam olun. Zaten Roni bayıldı onun payı da benim.
—bak sana bir hesap yapayım simdi iyi dinle.
— hesabi bilmem ben bu kafayla hesap falan dinleyemem.
— sus lan dinle iki dakka
- he dinliyorum
-Takvim yazıyorsunuz 09.02.2009. 2009'u yazarken de 2 sıfır var. 9'un yanındaki sıfır, solda sıfır, sildiniz kaldı mı 9. 2'nin yanında var bir sıfır onu da sildiniz kaldı mı 2. Toplayın ne yapar 11 yapar. 2009'un içindeki iki sıfırı da sildiniz ne kaldı? 29 kaldı. 11 ile 29'u toplayın, 40 yapar, sonra ne olur nazar etme n’olur adam ol senin de olur.
- iyi de biz 2009 da değiliz ki
-mal mısın olum sen
-niye bee
-olum biz 2009 den beri tanışmıyor muyuz
- öylemi!!!
—yok, böyle
-heee
-ya bir şey söyleyeyim mi?
-söyle
-Osmanlı torunumsun olum sen.
— neden ki?
— tulumbaya dadandın da ondan
- ne alaka yaa
-olum yediğin Osmanlı tulumbası da ondan
birden şaşkına bondu. Yerinden kalkarak
- ben Osmanlı’nın fikrini zikrini hiçbir şeyini sevmem
-otur lan otur denyo. Tatlısını yiyorsun ama.
—her tatlısını yediğimiz yerli mi oluyoruz yani
-bak şimdi. Kadınları düşün. Kadınlar neden seviştikleri erkeklere hemen âşık olurlar?
—ne biliyim kadın mıyım ben
- olum ölümü de yaşamadın ama en çok düşündüğün şey bu
-ölmesem ne olur ki
-la olum dur iki dakka mevzu’u piç etme
-tamam
-çünkü kadınlar tadına baktıkları bedeni sahiplenirler evi gibi kendilerinin olmasını isterler
-hee
- hee yaa ama aslında burada hem fedakârlık hem de bencillik vardır.
— Nasıl yanı?
—şöyle fedakârdır çünkü mahremine alırlar bizi en saklı saydıkları en değerlilerine
bencildir çünkü kendisinin olmasını isterler her şeyiyle
aslında kısır döngüdür bu
-nasıl?
— kısır döngüdür çünkü elde ettiğin değersizleşir aslında. Cazip olan her zaman parmak uçlarında olandır.
—yani özge benden aynı eve cıktık diye mi ayrıldı diyorsun?
—gibi ama tam öyle değil
-nasıl yaa
-senin mal olmanda var işin içinde aslında
inceden gözlerinin yaşardığını gördüm. Sanki içine bir kedi kaçmışçasına mırlıyordu. Bu durumu görünce, söylediğim şeye biraz pişman oldum. Kafası öne eğerek parmaklarıyla oynuyordu. Hemen yanına zıpladım. Elimi omzuna attım. Az önce oturduğum yere bakarak karsıda,
-ama bu kafayla nasıl hesap yaptım çözemedin bile mal oldun cıktın
-la sittir git onu geçen bi dallama söylemedi mi? Ezberden okuyorsun.
— yuh yaa yavşak bitirmişsin tatlıları bir tane yedim daha ben
birden yüzünde fırlama bir ifade belirdi sırıtarak,
- sana bir hesap yapayım mı kanka?
—yap la birde sen yap
-bak biz üç kişiyiz
-Bedirhan, Suphi, Nazlıcan
- yok daha neler
- =)
-bak biz üç kişiydik. Saydım tatlıları 7 tane vardı. Sen bir tane yedin
kaldı 6. üçe bol kaldı 2. ben 4 tane yedim diyelim ki sana da iki kaldı onu yedin.
—ya bi sittir git yavşak ben bi bok yemedim zaten kafada daşşak gibi oldu. Unutma hesabı benim çişim geldi. Dedim ve tuvaletin yolunu tuttum...

HÜSEYİN ÇAKICI

22 Mart 2012 Perşembe

BAZI



Bazı şeyler vardır…
Hiçbir zaman azımsı yamayacağınız, küçümseyemeyeceğiniz.
Çaresiz bırakan.
Küçücük çocuk.
Yapayalnız kedi.
Büyük soykırımlardan sonra ihtiyar.
Kimliksiz, sükûn ve bekleyiş içinde.
Sevda şarkıları gibi tınısı en derinde yankılanan.
Karanlıkta sıcacık bir el gibi tutan, korkan ve ağlayan.
Okyanuslar gibi ufku silik, sonsuz bir mavi.
Başını alıp giden kilitsiz anahtar, ardından bütün kapıları açık bırakan.
Boş odalarda yaşanmışlıkları dalgalandıran akın, içimize akan kan ve sırılsıklam âşık, elleri olmayan kadın.
Sarılamadığına mı yansın, haline mi?
Topyekûn savaşta silahsız matarasız bırakan.
Susuzluk mu dersin ölüm mü?



HÜSEYİN ÇAKICI

CAN HAVLİ



Arkasına baktı, kimse var mı diye. Yoktu. Yürümeye devam ederken sadece ayak sesleri yankılanıyordu. Tedirgin olmaya meyilliydi algıları. Bu kimyaya korkaklık da denebilirdi aslında ama kendiyle yüzleşmek yapacağı en son şeydi bu durumda. Ayaklarını sürüyerek devam etti yürümeye yolun bittiğini görene kadar. Yolun bittiğini gördüğünde gözüne adımlanmamış otlaklar ilişti. Ve ilk gördüğü mesafeden adımlamaya başladı. Her adımda yıkılıyordu önünde, dizine kadar uzamış otlar. Dönülemeyecek mesafeye geldiğinde durması gerektiğinden durdu. Ve ardından ezilenlerin yıkıldıktan sonraki sessizliği geldi. Ürkünç bir duygu sarmaladı bedenini. Ölümün eşiğinde olduğunu ve bu azap sessizliğinden nasıl kurtulacağını düşünürken, arkasına bakmaya korktu. Can havliyle son bir bakış attı arkasına ve düştü.



HÜSEYİN ÇAKICI

5 Ocak 2011 Çarşamba

Şapşal gibi .


-Ne yapıyorsun sen?!
Yüzüme baktı.
-Bir şey söyle?!
Durdu.
Tam arkamı dönüp uzaklaşmayı düşünürken,
sarıldı.
Nasıl uzaklaşabileceğimi düşünürken.
-Bırakır mısın beni dedim.
Sarılan kollarını gevşetip uzaklaşmaktı çarem, sandım.
Ağlamaya başladı.
- Ağlama!
Anlaşmanın diğer dili mi ağlamak.
Nereye yazıyor gözyaşları anlatanları.
Düşünüyordum.
Duruldum.
Kendimi akışına kaptırmamak için anın,
çevreme bakınıyorudum.
Bir cisim gibi hissettim kendimi.
Gözyaşlarıyla kolları sımsıkı saran,
bir kadındı, tenime dokunmakta olan.
Ama ben hareketsizdim.
Belki de hareketsizliğimi anlamlılandıramıyordum.
Anın büyüsüne kendimi tamda kaptırmaya başlamışken,
kollar...
Sarılan kollar gevşedi.
Gözyaşları silindi.
Karşımda,
iki saniye öncesinden hiçbir kırıntı kalmamış kadın,
bakıyordu dikkatle.
Arkasını döndü aniden,
ne olduğunu anlayamadan ben.
Sadece uzaklaşan ince topuk sesleri duyuluyordu.
Gitti sandım.
Gitmişti.
Bekledim seslerin tamamen uzaklaşmasını.
Cebimde ki sigarayı yokladım.
Boş paket vardı sadece.
Çakmak elime geldi.
Yaktım.
Ama gitti dedim.
Bitti.
Yoktu artık sigaram.
Param olup olmadığını yokladım.
Yetecek kadar değildi.
Çakmağı fırlattım .
Yetişemeden denize, düştü kayalara doğru.
Bir an, az önce terk etmem gereken yerde olduğumu fark ettim hala.
Bir yalnışlık vardı.
Uymayan bir şeyler.
Gitmekte olan bendim oysaki.
Ama şimdi kalmakta olan, çakılıp kalan.
Kalanın hüznünü giden bana bırakmıştı.
Yürümeye çalıştım zoraki.
Şapşal gibi .

HÜSEYİN ÇAKICI

unutma sesini duymayı..


Kimse senin sesini senin duyduğun gibi duyamaz unutma..
Ondandır sesini kayittan dinlediğinde başkasının sesi gibi gelmesi sana
Senin söylediğin bir şeyi sana söylediklerinde kabuletmemen gibi...

Yada aynada kendını gormen gibi..
Hiçbir zaman seni başkalarının gordüğü gibi göremeyeceksin
Hep kendini baskasının gördüğünün tersi göreceksin aynada.

Hiçbir zaman kimsenin sana dokunduğu gibi dokunamayacaksın
Kendine dokunmak masturbasyondur çünkü.
Ama sana dokunulması aŞk tır.

HÜSEYİN ÇAKICI

GÖLGE


Aslında söylemek istediğim bu değildi. Yanlış anlaşılmamak için ne kadar çaba harcadıysam o kadar anlaşılmadığımın farkına vardım. Bir noktadan sonra bende bıraktım kendimi sükunete. Bunun adına sükunet denirse tabi.
Aslında anlaşılmamak daha iyi gibi. Anlatamamaktan dert yanıyorum artık.Çünkü biliyorum hangi yolu denediysem sadece benim çaba gösterdiğimi gördüm. Sadece ben çırpındım hayat karsısında. Bundan dolayı kızmıyorum ama gücendim, yoruldum.
Bunun doğal bir süreç olduğu da doğru olabilir. Büyümek deniyor, olgunlaşmak, deneyim sahibi olmak.
Gereksizliyor bunu yıpranmışlığım. İstemiyor bu kadar bilmişliği.
Bilmemek iyimidir acaba? Yani yaşamamak, yalın kalmak iyimidir? Artık bunu öğrenemeyeceğim. Kirlendim.
Eskiye özlem duymak genel bir eğilimdir. Bundanmıdır acaba hep aşkın kıtık bir 45’lik plakta kaldığını düşünmemiz.
Ya düşlerimiz,arzularımız gerçek değil yada yaşadığımız hayat. İkisinden birinde bir çelişiklik var. Ya biz gerçekten düşleyemiyoruz yada hayat düşlerimizi buruşturup atıyor kenara.
Ne kadar farkında olursa insan o kadar hakimiyet duygusu gelişir. Elde etmişlik, sürekli değer yitimine sebep olur. Bunlar aslında bizi kısır bir döngünün yol ayrımına iter. Hangisini seçersek seçelim ulaştığımız nokta memnuniyetsizlik olur.
Aslında bir üçüncü yol her zaman göz kırpar bize kuytudan. Zor değildir aslında bunu görmek . Kılıkırkyararak ayırt etmeyiz.Bize zayıf görünen seçeneğin kendine göre çok da güzel bir alımlılığı,endamı vardır. Oyun hamuru gibidir. Elimize aldığımızda istediğimiz şekle sokabiliriz. Narındır hassas incinir tutmayı bilemeyene.
Görmeyi bilemeyene de her zaman korku kadar yakındır elense gider sürekli. Bayağıdır, bıkkınlıktır. Küçümsenir korkulan ve aşılamayan her şey gibi.
Gölgemizdir. Gölgemiz kadar yakındır bize. Ardısara gelir her adımda. Boş bir sokakta geriden gelen dal kırığıdır duyduğumuz . kurumuş. Her arkamıza baktığımızda onun tedirginliğidir gözlerimizde ki. Her adım attığımızda yüzleşmekten korktuğumuzdur.
Aynada cisimleşir. Gözlerimizde. Ne kadar yakından bakarsak o kadar büyür açar kendini göstermek için bütün kapılarını sonuna kadar.
Bedenimizin yer edinmiş en kalıcı misafirdir. Gücünün yettiğine efendi, yetmediğine köledir.

Yalnızlıktır asıl yol benlik.
Tazeleyen bizi her defasında kırık dökük geldiğimiz yetimhaneden, sapasağlam çıkaran.

Kendine giden yolu ezberleyen insan misafirdir aramızda.

HÜSEYİN ÇAKICI

altın bir vuruştur gitmek...


çıkınım zulada
sen üzülme her halukarda gitmek var nasıl olsa
güzel olanda bu değil mi zaten
birgün sonra nerde uyanacağını bilmeden yaşamak...
bazıları buna düzensizlik atfediyorlar
oysa ki ben hiç de öyle düşünüyorum
barbarların istilası aslında filmdeki gibi hani
70' li kuşağın yaşayan son önderleri göl kenarında şezlonklara uzanmışlar
üstlerinde battaniyeler
ellerinde şarap kadehleri eski günleri yaad ediyorlar ya gece yarısı
yeni günün doğuşunu izliyorlar
kendi kuşağının güneşinin battığını
ve son demlerini ...
yeni gelenlere bırakacaklar yerlerini
sonraki kuşağın temsilcilerine
onlar miyadını doldurdu
kültürleri, yaşama alışkanlıkları,
mücadeleleri,
sevgileri, tutkuları
hepsi ama hepsı
onlarla yok olacak
yok olacak diyorum bak...
öyle hafife alınacak bir an değil bu
kendini na kadar da yalnız hissettiğini bilemessın
dünya sana karşıdır artık
sen bir avuc...

işte o gun gelmeden dostum
ben bir ademyawrusu ki şuncacık bedenımle organizmamın sınırlarını zorlayarakta olsa
-ki bazen alarm vermiyor değil-
yaşarım....
gün gelinceye kadar
kendi kuşağımın gün batışını izleyinceye kadar
ne kadar lezzet varsa tadarım
en acısından en farkısına
ki;
öleceğım günün kalanını saymak yerine
dostlarımla;
bir avuç yakamoz göl kenarından,
bir tutam yalnızlık en alasından,
ay parcası bir güzellik,
ilk sevdamı anlatırken
en güzel yerinde hani sohbetin,
altın bir vuruşla gitmektir
harkulade olan...

HÜSEYİN ÇAKICI

cennet,cehennem,araf'ın dışında...


durduğumuz yer kaydığımız yerdir
zaman köreltiyor
yada yüceltiyor eski değersizleri
yada yeni değerler ortaya çıkarıyor
sirkülasyon öyle fazla ki
zamanın girdabında doldur boşalttan başka birşey degiliz
eskinin anıtları birbir sökülürken
yerine yenilerini bile dikme zahmetinde bulunmuyor zaman
boşalan alanları nitelıksiz insan kalabalıkları doldura dursun
dilencilerin sayısı artan tek şey
önce yoksunlaştır
sonra yoksunlaştırdığın insanlardan çaldığın parayla
onlara zekat ver.
Zaman sahnesınde
kaçıncı defa sahnelendi bilinmez ama
bilinen tek şey var ki o da
cehennem paklamaz bazılarını
cennet ,cehennem, arafın dışında
dördüncü kutsalın açılma vaktı geldi zannımca Dante...

HÜSEYİN ÇAKICI

mutlu ölüm..


ne kadar yanlızlaşırsa insan,
o kadar kendine yaklaşır.
benliğinin soluğunu hissetmeye başladıgı zaman
ensesinde
korkar.
içgüdüsel bir döngüdür aslında yaşanan
evrimsel bir sürecin sonuç korkularını yaşarız aslında.
yalnızlık korkuyu tetikler,
korku da aslında ölümdür.
modern çağa yanlız ölüm olarak tekabul eder.
korktuğumuz her şeyi kutsama eğilimide
evrimsel sonuctur.
üstesinden gelemediğimizi ululaştırmak,
üstesinden gelemdeğimiz güçtür.
başademediğimiz güç.
bundandır belki de güçlünun yanında olabilme eğilimimiz
sığınma eğilimimiz bundandır
yaslanabime güçe
kolu kanadı altına girme çabamız
kadının bu konuda daha belirgindir eğilimi erkeğe göre
kadının yaşamasının tek geçerli yolu
doğurganlığı ve yegane ikinci cins olmasıdır
( evrimsel sonuç olarak)
kadının yalnızlaşması daha korkutucudur bundan
hem çoğalma isteği tetikler korkuyu
hemde yaşama
bu güne ise aç kalmadan yaşayabilme
veya belli bir standarta yaşam kalitesi olarak düşer
bu keskinlikte yaşanmasada günümüzde
ana mesneti buna yakındır paradigma olarak..

modernizmin karaktersiz çoğulculuğu ne kadar çoğalırsa o kadar yalnızlasmadır aslında
kentlerde kalabalıklar arttıkça sosyalleşme,
külturel olarak birbiri içinde erime azalmıştır.

bundardır ki
beyninde çoğalmalı insan
kısır değil bu
yaslanmalı kendi benliğine
gücünü kendiden almalıdır.
kalabalıklar içinde erimektense
mutlu ölüm
yalnızlıktır.

HÜSEYİN ÇAKICI

5 Nisan 2009 Pazar

BİR SAVAŞIN TASVİRİ


Aitlik ve sahiplik kaldı maddede. Yerçekimsiz bütün şahitler, burada. Kanıtları gömülmüş. Asit kuyularında kemikleri. Ne fark eder o kadar acıdan sonra gün yüzü. Her çabası katilin, daha ifşa ediyor kanıtları. Kanıksamak sıradan faşizmi meşrulaştıra dursun katili; elindeki tabancanın kurşununun geçtiği namludaki duman kaçamamışken daha, demokrasi şehidi ilan ediliyor, vakanın faili. Doğa cezasını veriyor Maraş katliamının. Cenin çocukların ağlamalarını duydun mu şimdi.
Köpekleşirken etrafın, boynu bükük birçok kedi var etrafta. Kim korur ki şimdi bu kadarını. Kolluk güçlerinin keyfi gıcır. Düşürdüğü gibi birde elindekini kafasında kırma peşinde. Namlular ellerini kaldır diyor pisipisiye.
-Kaldırdı ardından titreyen patilerini havaya. Önce kuyruğuna bastı kediciğin. Ardından bir tekme sırtına. Yüzükoyun yatarken çekti tetiği umursamazca. Dönüp giderken ardına, bakmadı bile akan aydınlığa. Bir sonraki ölüm adımlarken kenti, aydınlığı bulaştırdı sokaklara. Sokak kedileri çıktı çöplüklerden geri. Bir daha dönmemek üzre.

(HÜSEYİN ÇAKICI) 2009/04

23 Mart 2009 Pazartesi

*PSİŞİK ÇÖZÜMSÜZLÜK


PSİŞİK OLGU1:
Dibine varmış iki şarap şişesinin bir tanesi devrilmişti. Şişeye sorsan alışık olduğu bir durumdu hep yatık olması mantarın temasına. Ama şimdi ki boşluğu alışılagelmiş bir şey değildi. Bitmenin hüznü ya da kırmızısızlık.

PSİŞİK OLGU2:
Ayakta duran varlığının amacını anlatmak şerefine izlemekteydi loş karanlıkta zemini. Yalnız olmanın uzun süreden sonra keyfini çıkarıyordu, yan yana olsa da bir diğeriyle.

SONUÇ:
Her kadehte birkaç tane üzüm halinde titreyen kırmızı, kendini iki kelam arasında vuku bulan dudakların ardına bırakırken, dudaktan kalbe giden yola sızmaktaydı. Temizler gibi bütün yalanları ferahlık bırakıyordu ardında akışının.

hüseyin çakıcı(2009)

....................................................................................
....................................................................................
...................................................................................
...................................................................................

(*)PSİŞİK ANLAMI:
Sadece görme, işitme, tatma, koklama, dokunma gibi kabul edilmiş beş duyunun dışında da bazı şeyleri algılarsınız.
İşte bunlar, önseziler de dediğimiz, psişik yetenekler ve becerilerdir.
Psişik yetenek, şuurumuzu şimdiki farkındalığımızın ötesine genişletebilme becerisidir.

22 Mart 2009 Pazar

AYAK SESLERİ


Hava alacak yerlerin hepsini sırasıyla kapattı. Odada ne ışık vardı ne de onu andıracak herhangi bir şey. Sadece arada bir yoldan geçen arabaların farlarının vurup yansıdığı duvardan seken ışık huzmelerinin ısrarla kapatılmış camların yaşama tutunan noktalarından içeri sızılmaları. Oda olmasa zifir bir yalnızlık döngüsü de denebilirdi adına.

Ezberlenmiş mesafelerin madde üstü algısı söz konusuydu. Algıların işlevli olduğu zeminin üstüne boylu boyunca serilmiş gökyüzünü keyifle seyre daldığı zamanlar olmasa belki de yokluğunun tecrübesizliğini yasayabilirdi. Yaşadığı sadece gerekli zamanların, zor zamanlara izdüşümüydü. Olmamasını isteyebilirdi, ama bu durumda şanslı da sayıyordu kendini.

Nefes almayı becermek, öğrendiği tek şeydi diye düşündü bir an. Böyle başladı, yırtılarak ortaya kan eşliğinde çıkışı. Gerisin geri döndüğü yer mi sayılırdı şimdi. Nefes almak ve rüya görmek anne karnında. Yaramazlık yapıp kimseyi neşelendirmese de artık kimsenin de canını acıtıyor sayılmazdı. Değiştirmiyordu, dokunmuyordu.

Geliyorum diyen bir adımlama ritmiydi aslında bu, hazırlıklıydı. Berrak bir bardak su vardı yanında bir kaç resim, bir de son nefesine eşlik edecek eğlenceli, tahlif hakkı saklı ya da kendine ait bir ezgi. Seslendirecek mecali bulabilir miydi anlamış evrede değildi, ama gene de almıştı yanına. Ruhuna hitabeden tek şey buydu diye duşundu. Lükse kaçtığı fazla bir şey olup olmadığını sorguladı üstünde. Herhangi bir aramada suç teşkil edecek bir şey.

seyin çakıcı(2009)